Teder Başkanı Serhat Özeren'le Röportaj

Serhat Özeren TEDER Yönetim Kurulu Başkanı ile Röportaj

1- TEDER nedir? Ne amaçla Kurulmuştur. Kısaca anlatabilir misiniz?

Telekomünikasyon ve Enerji Hizmetleri Tüketici Hakları ve Sektörel Araştırmalar Derneği (TEDER) 2002 yılında kuruldu. Biz Üniversite, iş dünyasından telekomünikasyon konusunda uzmanlarla çalışmalar yürütmeyi tercih ediyoruz. Bu konudaki ihtiyacı gören Telekomünikasyon Kurumu’nun da desteğini alıyoruz. Bizim işimiz bireysel tüketici problemleri değil, bizim yaptığımız çalışmalar milyonları ilgilendiriyor. Biz işin daha çok regülasyon ve politikası üzerinde çalışıyoruz. Kalıcı çözümler, yasal düzenlemeler ve yol haritaları oluşturma üzerine çalışmalar yapıyoruz. Telekomünikasyon Kurumu, Ulaştırma Bakanlığı ve özel şirketler ile ortak çalışmalar yürütüyoruz.

2-Serhat Bey, sizin E-Dönüşüm Türkiye Danışma Kurulu’na Başkan seçildiğinizi öğrendik. Tebrik ederiz. Bize Danışma Kurulu’nun görev ve sorumluluklarından bahseder misiniz ?

Teşekkürler. Bizim e-Dönüşüm Türkiye Danışma Kurulu başlıca olarak görevlerimiz; e-Dönüşüm Türkiye İcra Kurulunda görüşülecek konuları ele alarak görüş bildirmek, Gelişen teknoloji ve ihtiyaçlar çerçevesinde yeni politika ve stratejilerin oluşturulmasına katkıda bulunmak, Stratejinin etkin olarak uygulanması amacıyla görüş ve somut önerilerde bulunmak, Dönüşüm sürecinde kamu kuruluşlarından beklentileri ortaya koymak, Özellikle sosyal dönüşüm ve bilgi teknolojilerinin işletmelere yaygınlaştırılması hususlarında kamu tarafından yürütülen çalışmaları destekleyici ve tamamlayıcı nitelikte girişimler başlatmak, Çeşitli araştırmalar yapmak suretiyle bilgi toplumuna dönüşüm sürecinde e-Dönüşüm Türkiye İcra Kurulunun çalışmalarına destek sağlamaktır.

3- Telekomünikasyon sektöründe 2007 yılını değerlendirebilir misiniz ? Ne gibi önemli gelişmeler yaşandı?

2007 yılı telekomünikasyon ve bilişim sektörü açısından oldukça yoğun ve aktif bir dönem oldu. Günümüzde ise bilgi teknolojileriyle çağ atlayan iletişim, telekomünikasyon ile zirveye yerleşmiştir. Telekomünikasyon sektörü dünyada ve ülkemizde geleceğin parlayan bir yıldızı konumundadır. Dünyada büyüklüğü 1.3 trilyon dolar olan telekomünikasyon sektörünün ülkemizdeki büyüklüğü 20 milyar doları aşmıştır. Türkiye’de GSM abone sayısı 62 milyona ulaştı. Penetrasyon %80’leri aşmıştır. Yine ülkemizde PSTN abonesi 19 milyondur. Genişbant internet abone sayısı 4.5 milyona ulaşmıştır. Ancak genişbant internet erişiminde ülkemizde yaygın olarak kullanılan tek uygulama olan ADSL hizmetinin, tamamen Türk Telekom’un tekelinde kalmış olması nedeniyle, bu alandaki potansiyel tam olarak değerlendirilememiştir. Bu konuda Türk Telekom’un, sektörün diğer oyuncuları ile birlikte daha cesur adımlar atarak, makul bir orana ulaşmalarını ve mevcut genişbant pazarını büyütmelerini bekliyorum ve bu alandaki potansiyeli tam olarak değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Telekomünikasyon sektöründe verilmemiş 3 adet lisans kaldı. Bunlar; 3G, MVNO ve Wimax lisanslarıdır. 2008 yılında bu lisansların da verileceğini düşünüyorum. Rekabet ortamının oluşması için liberalleşme sağlanmalıdır. Pazarda liberalleşme sağlandığı takdirde rekabetçi, yaygın ve ucuz iletişim altyapı ve hizmetlerin oluşması sağlanacaktır. Serbestleşmenin getirdiği rekabet ortamı içerisinde zaman içerisinde alternatifler seçenekler daha da artacak böylece son kullanıcılar istediği mecrayı kullanmak suretiyle istediği hizmete erişebilecektir. Telekomünkasyon pazarında liberalleşme sağlanarak birden fazla oyuncunun etkin olması, tüketicilerin lehine rekabetçi bir durum ortaya çıkaracak ve bizim pazarımız çok daha hızlı büyüyecektir.

4-Sayın Özeren, 3G olayı askıda bekliyor, gecikme yaşanıyor gibi bir hava var. Durum nedir?

Bildiğiniz üzere 07 Eylül 2007’de Telekomünikasyon Kurumu tarafından gerçekleştirilen 3G ihalesi yeterli rekabet koşulları oluşmadığı gerekçesiyle ihale iptal edildi. Bundan sonra Ulaştırma Bakanlığı 3G lisanslarının dağıtılması için Telekomünikasyon Kurulu ile birlikte yeni bir takvim oluşturacak. Bu konu ile ilgili kapsama alanı sorununa değinmek istiyorum. Kapsama alanı Türkiye’nin sosyal sorunudur. Türkiye’de 10.000 ve üzeri yerleşim yeri 645 tanedir buralarda kapsama alanı % 98’e ulaşmıştır. Fakat toplam yerleşim yeri sayısı 38.000 dir. 1000, 2000 ve altı yerleşim yerlerinde kapsama alanı % 90’lı değerlere çıkmalıdır. Ülkemizin en ücra köşesinde bulunan halkımızda aynı teknolojiyi kullanma hakkına sahip olmalıdır. 2008 yılında bununla ilgili çalışmalar yapılmalıdır. Bunlara uygun altyapı götürülmelidir. Bu altyapının götürülmesi için 500 milyon dolara yaklaşan evrensel hizmet fonundan yararlanılabilecektir. 2008 sonuna kadar büyük ölçüde kapsama oranında artış sağlanacaktır. Kapsama alanında yapılacak bu artıştan sonra 3G ihalesinin yapılması gerektiğini düşünüyorum. 3G teknolojisiyle beraber geniş bant teknolojisinde rekabet ortamı doğacak, mobil cihazlardan 20 kat daha hızlı İnternet’e erişebilmesi ile birlikte daha pek çok katma değerli servislerin sunulmaya başlanacak, Türk insanının hayatı kolaylaşacak, iş yapış tarzına da renk katılacaktır. Ülkemizde her bireyin bir bilgisayarı olmadığını ama neredeyse nüfusun yüzde 80’inde cep telefonu olduğu unutulmamalıdır. Ülkemizde satılan yeni model telefonların büyük bölümünün 3G destekli olduğunu da düşünürsek bu yeni nesil teknolojinin pek çok avantajlar getireceğini belirtmek isterim. Nüfusumuzun büyük kısmını oluşturan gençlerin teknolojiye meraklı olması ve bu yolla internete erişebilmesinin yanı sıra hiç bilgisayar kullanmayı dahi bilmeyen büyük bir kitlenin yine bu teknoloji sayesinde İnternet ile tanışabilmesi, bilgi toplumu olma yolunda ilerleyen ülkemiz için son derece önemli bir adımdır.

5- İkinci el telefonların ekonomiye kazandırılmaları konusunda neler düşünüyorsunuz?

Sektördeki en önemli sıkıntılardan birisi ikinci el cihaz ticaretindeki kayıt dışılıktır. İkinci el cihazlarda bir garanti sistemi bulunmamaktadır. Tüketiciler ikinci el cihazları almakta tereddüte düşmektedirler. Bunun sonucunda da sıfır cihaz alımına yöneliyorlar. Bu da hem tüketici mağduriyeti meydana getirmekte hem de ülkemiz adına ciddi bir döviz çıkışına neden olmaktadır. İkinci el cihaz ticaretinin neredeyse yüzde 100’ünün kayıt dışı olmasından dolayı, cihaz yenileme potansiyelinin bu kadar güçlü olduğu bir sektörde ikinci elin mutlaka kayıt altına alınması gereklidir. Bunun sağlanması durumunda şu anda bu ticaretten hiçbir kazanç elde etmeyen sektörün de vergi geliri elde edecek devletin de güvenli alışveriş imkanı kazanacak tüketici de kazançlı çıkacaktır.

6- Satış sonrası destek konusu ve bu konuda göze çarpan sıkıntılar hakkında düşünceleriniz nelerdir ?

İkinci el cihazların servisleri ile ilgili standartlar bulunmamaktadır. Şu anda bu konu Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın kontrolü altındadır. Bu konu ile sorumluluk ve denetleme mekanizması Telekomünikasyon Kurumu tarafından sağlanır ise konunun daha faydalı bir şekilde değerlendirileceğini düşünmekteyiz. Konu ile ilgili yapılacak düzenleme ile ülke ekonomisine katkı sağlanacaktır. Satış sonrası destek, satışın sigortasıdır. Destek olmaz ise tüketiciler mutsuz olur bundan da markalar zarar görür. Bu konuda belirli bir standart sağlanmalıdır. Denetim ve standartlar günümüz koşullarına uygun hale getirilmelidir. Satış sonrası desteğin yeterli düzeye ulaşması için servis noktalarının arttırılması gereklidir. İkinci el için servis merkezleri oluşturulmalıdır. Bununla ilgili belirli başlı noktalara tüketicinin, ana servis merkezlerine ulaşımını sağlayacak cihaz toplama merkezleri kurulmalı ve sayıları arttırılmalıdır. Bu servis merkezleri hem yeni istihdam alanları sağlayacak ve yine cihazların onarımı sağlandığı için yurt dışına döviz çıkışını azaltacaktır.